postmodern zararlı cemiyet

Swedish Popcorn Movie Club’ın İlk Gösteriminin Ardından…

10632185_1471395239806152_195894610_n

 

The Pirate Bay filmini izlemek üzere “Yeşil kapının ardı vatandır!” düsturuyla girdik İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’muza. İletişim sorumlusu Didem Hanım ile selamlaşmamızın ardından -muhakkak ki İsveççe bir selamlaşma idi- gerçekleşeceğini tahmin ettiğimiz bu sıcak karşılamadan etkilenmiş halde yüksek tavanlı binanın içinde, henüz ilk gösterimini yapacak olan Swedish Popcorn Movie Club’ın diğer üyeleri ile buluşmak için ilerledik. Samimi ortam ilk bakışta kendini belli ediyordu. İnsanların teveccühü dikkat çekiciydi, ayrılan salon neredeyse dolmuştu. Film başlamadan evvel Konsolosluk görevlilerinin bizler için hazırladığı patlamış mısırlardan ve içeceklerden alarak yerlerimize kurulduk. Kültür ataşesi Suzi Erşahin’in sempatik “Välkommen” konuşmasının ardından gösterim başladı.

“The Pirate Bay – Away From Keyboard” telif hakkı ve özgür internet paylaşımı arasındaki ikilem temelinde yürüyen ve bunu kapatılan The Pirate Bay sitesinin yöneticilerinin dava sürecini -biraz da ironik biçimde- anlatarak yapan bir belgesel/film. Filmde şahit olduğumuz şey gerçek kişilerin hayatları. Kendimizi hayalleri ile hüzünlerine bu kadar yakın durduğumuz insanlara sempati duymaktan alıkoyamıyoruz. Bu noktada eleştirilebilecek şey belki de filmin tek taraflı olduğu, daha doğrusu sadece sanık site yöneticilerinin bakış açısıyla olayların yorumlandığı. Fakat bunun kararını verebilmek için de yukarıda bahsettiğimiz telif hakkı ve özgür internet paylaşımı çelişkisine dair derin tartışmalar yapmak gerekiyor.

Film hayata dairliği münasebeti ile İsveç hakkında spesifik bilgilere sahip olmamızı da sağlıyor. İsveç’te bir ceza kovuşturmasının nasıl işlediğini görüyoruz. Yükselen aşırı sağcılığın -veyahut ırkçılığın- sosyolojik temellerinden bazılarını ve ortalama bir İsveçlinin bu konuda esasen kafasının çok da net olmadığını yüzeysel olarak görüyoruz. Alkollüyken göçmenler hakkında ileri geri konuşan Fredrik’in göçmen eşinin memleketinde evlenip göçmen statüsüne girmesi kaderin cilvesi olsa gerek. Sözcü konumundaki Peter’ın sol kimliği ve mülakatlardaki tavrı, anakata’nın -namı diğer Gottfrid- duruşma esnasındaki hal ve hareketleri lafta kalmayan gerçek bir sistem karşıtlığını gözler önüne seriyor. Bu sistem karşıtlığı ifade özgürlüğünün ihlaline ve ileri kapitalist ekonomilerin olmazsa olmazı müzik ve film endüstrisi sektörünün fahiş kazançlarına duyulan tepki çerçevesinde kendini gösteriyor.

İsveç’in bürokrasisini bu denli eleştiren bir filmin ülkenin yurtdışındaki bir temsilciliğinde gösterimi başlı başına yeterince ilginçken filmin ardından herhangi bir tartışma ortamının olmadığını beklemek gerçekçi olmazdı şüphesiz. Gösterimin sonunda karşılıklı olarak fikir alışverişinde bulunulması filmin bünyelerde yarattığı entelektüel etkiyi arttırdı. Yeşil kapıdan çıktığımızda aklımızda üstünde ciddi olarak düşünülmesi gereken soru işaretleri kalmıştı. Tahmin ettiğiniz üzere çay içmeye gittik Gezi Parkı’na.

Gelenekselleşmesini temenni ettiğimiz gösterimlerin ilki bu şekilde sona erdi.

Gelecek ay gerçekleşeceği söylenen gösterimde görüşmek üzere, esen kalın…

Tack så mycket Sveriges Generalkonsulat i Istanbul…

 

spmc

 

https://tr-tr.facebook.com/permalink.php?story_fbid=636436813143042&id=132293046890757

Arşivimiz

Beni Twitter’da takip et

E-Posta bildirimi almak için tıklayın.

Diğer 60 aboneye katılın